Şevi'nin Göç Hikayesi; Calabria-İstanbul-Sicilya
- Şevval Şener
- 17 Eyl 2023
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 5 Ara 2023
İlk deneyim, Calabria 2019 yılında İstanbul'da çalıştığım dernekten ayrılarak ESC gönüllü değişim programı kapsamında İtalya'nın güneyinde küçük bir sahil kasabasına taşındım. İki yıl sonra beni Sicilya'ya taşıyan da bu deneyimdi aslında.
Neredeyse on yıldır sivil alanda gönüllü ve profesyonel olarak emek vermiş, sivil mücadeleye inanan birisiyim. Siyasal iklimin getirdiği baskıcı tutumun özellikle hak savunuculuğu yapan sivil toplum örgütlerini doğrudan etkilediği bir dönemde olsak da, Türkiye'de sivil alan oldukça gelişti, örgütler profesyonelleşti, etki alanı genişledi, çalışma şekilleri değişti. Bense bu iklim içerisinde bazı çelişkili durumlar içinde kalmış, sorularıma cevap aradığım bir döneme girmiştim. Derneklerin profesyonelleşme süreçleri, üçüncü sektör, kamu kurumları ve siyasi örgütlerle ilişkilerin sınırları üzerine düşünüyor, bir süre Avrupa'da bir ülkede sivil alanı görmek, derneklerin işleyişine dahil olmak istiyordum. Hedefim İtalya, bulduğum kurum ise göçmen karşılama ve yerleştirme merkezi yürüten bir kooperatifti. Belki başka bir yazıda, bu deneyimin detayları ve Türkiye ile bir kıyaslamayı da bloga eklerim.
2020 mart ayına kadar bu küçük kasabada hem Güney Italya'da yaşamanın keyfini (ve 'dolce far niente' felsefesini!); hem birlikte yaşadığımız göçmenlerle Senegal, Gambia, Nigeria ve diğer Afrika ülkelerinin yemeklerini, kültürünü; hem de İtalya ve Avrupa'nın göçmen politikası ve sivil alana dair pek çok şey öğrendim.
Mart 2020, Pandemi
Şubat ayında Covid-19 pandemisinin başlamasıyla birlikte tüm faaliyetlerimiz durdu. Pandemi kadar Asyalılara karşı zenofobi de hızla yayılıyordu. 8 Mart'ta Roma'da Feminist yürüyüşe gitmeyi planlarken, kendimizi lockdown anonsu dinlerken bulduk. Ben Calabria'da yani anakarada değil, Sicilya adasındaki Catania şehrindeydim. Türkiye'ye uçuşlar da askıya alınmıştı. Evden çıkışlar yalnızca "autocertificazione" dedikleri self-beyan formu ile mümkündü, bu formu ise her gün yeniliyorlar, sıklıkla kuralları değiştiriyorlardı. Markete, eczaneye, işe gitmek ve evcil hayvanı gezdirmeye çıkmak mümkündü. Ben kontrole denk geldiğimde sokakta kontrolleri sağlaması gereken 'carabinieri' bile formun güncel versiyonunu bilmiyordu :)
Nisan ayında, Roma'dan kalkan, Türkiye'de nereye vardığını bilmediğimiz bir tahliye uçuşuyla döndüm. Uçak Samsun'a, bizim için ayarlanmış ve Gençlik ve Spor Bakanlığı'na bağlı bir öğrenci yurdu olan 'karantina merkezine' inmişti! :D Tahliye uçuşu ayarlanana kadarki süreç oldukça sıkıntılı olsa da, tahliye uçuşu ve karantinaya yerleştirme sürecinde gayet iyi bir organizasyon vardı. İnişte pasaportlarımızı toplayıp, koltuk sırasına göre beşerli gruplar halinde bizleri uçaktan indirdiler. Karantina kostümü giyen kişiler tarafından çembere alındık ve üstümüze, çantalarımıza, eşyalarımıza spreyle dezenfektan sıktılar. Hangi şehre indiğimizi dahi bilmiyorduk. Üzerinden üç sene geçtikten sonra anlatırken garip gelse de, o dönemde kafasına kese kağıdı, don, çöp poşeti ve bilimum malzemeyi geçirip market alışverişi yapan kişileri görmek bile normaldi. Bu konuda oldukça güzel derlemeler var, örneğin bu link :)) İki hafta süren karantinanın ardından pasaportlarımızda samsun gümrük damgasıyla evlerimize döndük. Evlerde de iki hafta karantinada kaldık ve söylendiği gibi polis memurları gelerek evde olup olmadığımızı kontrol etti. Ne de olsa pandeminin en ağır yaşandığı ülkelerden biri olan İtalya'dan geliyorduk ve Türkiye'de henüz sayılı Covid-19 vakası tespit edilmişti.
Pandemi hepimizin hayatını farklı şekillerde etkiledi. Kimimiz yakınlarını kaybetti, kimimiz covidle bağlantılı sağlık sorunları yaşadı, kimimiz öğrenci evini/yurdunu bırakıp ailesinin yanına dönmek zorunda kaldı, kimimiz ev içi artan çatışma ve şiddetin ortasında kaldı, kimimiz psikolojik olarak zorlandı, kimimiz ekonomik olarak... Pandeminin yayılmasını azaltmak için alınan önlemler, artan enflasyonla birleşince, günlük ve güvencesiz işlerde çalışan kişiler temel haklarına dahi erişemediği bir yoksulluğun içinde yaşam mücadelesi vermeye zorlandı. Catania'da mahsur kaldığım dönemde, üniversiteden tanıdığım ve birlikte gönüllülük yaptığım arkadaşlarımla birlikte pandemi döneminde İstanbul'da günlük ve güvencesiz işlerde çalışan kişileri destekleyebileceğimiz bir dayanışma kampanyası ile başlayan, yoksulluk ve insan hakları izlemesi yaptığımız bir sivil toplum örgütüne dönen bir yola çıktık. Böylece ben de İstanbul'a bir süreliğine de olsa temelli dönmüş oldum. Ocak 2022, Sicilya'ya Dönüş İstanbul'da, yaptığım işe çok inanarak çalışıyor olsam da, Sicilya ile (ve buradaki kişiler ile!) kurduğum gönül bağım devam ediyordu. Catania Üniversitesinde çalıştığım alanla ilgili olan İngilizce bir master programına kayıt oldum. Bir dönem derslere uzaktan katılsam da ikinci dönem için Ocak 2022'de Sicilya'ya, Catania'ya geri döndüm. Döndüğümde hala pandemi devam ediyordu, Avrupa dışından gelen herkes ülkeye girdikten sonra 14 gün karantinada kalmak zorundaydı, uçağa binerken ve uçaktan inince hızlı antijen testi yapmak da zorunluydu. Kaldığım yer şehir merkezindeydi, Catania'nın sembollerinden birisi olan Fil Meydanı'na yürüme mesafesindeydim. Buna rağmen merkez bomboştu. Şimdi günün her saati oldukça canlı olan bu muhteşem meydanın o günlerdeki hallerini hatırlayınca hatıramda beliren görüntülere inanamıyorum. Sonuç itibariyle, Sicilya'ya geri dönme arzuma daha fazla direnmeden, 29 Ocak 2022'de Catania'ya taşındım, Onur ise 2 Şubat 2022'de Hamburg'a :) Bu tarihlerden beri ikimiz de her iki şehirde de yaşıyoruz. Kurucusu da olduğum dernekten Şubat 2023'te ayrıldıktan sonra, ikimiz için de burada daha kalıcı bir hayat inşa etmeye karar verdik. Şimdi Catania'da bir sivil toplum örgütünde çalışmaya, bir yandan da master tezimi yazmaya devam ediyorum. Sonraki yazılarda "Neden Sicilya?" sorusunun yanıtını, beni derinden etkileyen yaşam biçimi, havası, kültürü, insanları, felsefesi, Etna'sı ve Sicilya'nın benim için neden karşı konulamaz bir çekimi olduğunu anlatacağım. Takipte kalın? :) Şevi

Kaynak: Codice Rosso "Andrà tutto bene" "Her şey çok güzel olacak" anlamına gelen ve İtalya'da pandeminin ilk başladığı dönemlerde sloganlaşan bir söz. Bir çocuğun yaptığı resmin sosyal medyada paylaşılması ile başladı ve yayıldı. Ardından kimsenin evden çıkamadığı dönemde yetişkinler de birbirlerine umut ve cesaret vermek amacıyla "Andrà tutto bene" yazılı pankartlar hazırlayarak balkonlarına astı. İtalya'da pandemi koşullarıyla başa çıkmak için balkonlardan verilen konserler, (ve hatta partiler), komşuların balkonlarına masa kurarak karşılıklı evlerde yemek yemesi, balkonlar arası flörtleşmeler de meşhurdu :)